25 Şubat 2015 Çarşamba

MADEN SUYU VE SODA TÜKETİMİ

                                         Maden suyu ile soda arasında fark varmıdır?
                                         Maden suyu/soda  zayıflatırmı? 
                                        Sindirime iyi gelirmi? 
                                        Gün içerisinde ne kadar soda içebilirim? 
                                        Soda içmenin bir zararı varmıdır? vs..

Bu gibi sorularla çok karşılaşıyoruz bu nedenle bu konuda daha ayrıntılı bilgi vererek sizleri bu konuda bilinçlendirmek istiyorum.


  Öncelikle doğal maden suları yer altındaki çevrimleri sırasında toprakta bulunan bir takım element ve maddeleri çözündürürler.Çözünmüş halde mineral ve gaz içeren kaynak suları maden suyu adı altında toplanır. Maden suyu, içerdiği tüm mineraller ve karbondioksit gazı ile birlikte yer altındaki çatlaklardan yol bularak yeryüzüne çıkar ve tamamen “doğaldır”. İçerdiği elementler arasında beslenme fizyolojisinde rol oynayan ve yararlı olanlarda vardır. İçeriğinde;karbondioksit,sülfat, klorit, florit, kalsiyum, magezyum, sodyum ve demir içerir. Maden suyunda 500 mg/l'den daha az mineralli olanlara düşük mineralli su, 1500 mg/l'den fazla olanlara ise yüksek mimeralli su denilmektedir. Gelelim maden suyu ile soda arasındaki farka : Doğal maden suyu içeriğinde doğal olarak karbondioksit bulunduruyor fakat sodaya karbondioksit daha sonradan ekleniyor. Bunun yanı sıra maden suyu topraktan çeşitli mineralleri yapısına katarak yeryüzüne ulaşıyor fakat sodanın böyle bir özelliği yok yapısında maden suyu gibi mineral içermiyor. Bunun yanı sıra sodanın bilinenin aksine sindirimi kolaylaştırma gibi bir özelliği bulunmuyor. Yapısında sindirim enzimi veya sindirime yaralı herhangi bir enzim içermiyor. Yalnızca midedeki fazla gazın atımını kolaylaştırdığı için midedeki gazdan kaynaklı oluşan gerilmeyi atmaya yardımcı oluyor. Bunun yanı sıra soda da tuz bulunduğu için fazla tüketimi ödeme sebep olabiliyor hatta zayıflama için bol bol içildiğinde fazla ödem yapacağı için yağların yakımını bile zorlaştırıp yağ depolanmasına sebep olabiliyor.Maden suyu zengin mineral içeriği sayesinde gün içerisinde özellikle de yazın terleme yoluyla kabettiğiniz mineraleri tekrar kazanmanız açısından oldukça faydalıdır.Maden suyu aynı zamanda içerdiği mineraller ile cilt güzelliğine ve cildin temiz ve pürüzsüz görünmesine de katkıda bulunuyor.Fakat maden suyu ve soda aşırı sodyum içerdiği için fazla tüketilmemesi gerekiyor. Maden suyu alırken sodyumun düşük magnezyum ve kalsiyumun içeriğinin daha yüksek olmasına dikkat etmeniz gerekiyor. Maden suyu ve sodadnın fazla tüketimi tansiyonun yükselmesine , içeriğinde sodyum fazlalığından dolayı vücuttan kalsiyum atımına sebep olabileceği için günde iki şişe maden suyundan fazla tüketmemek gerekiyor. Bunun yanı sıra eğer hipertasiyon, kalp veya böbrek hastası iseniz sodadan uzak durmanızda fayda var.  Maden suyu bir ihtiyaç soda ise bir tercihtir diyorum ve en sağlıklısını tüketeceğinize inanıyorum ....

18 Şubat 2015 Çarşamba

BAZAL METABOLİZMA HIZINI ETKİLEYEN ETMENLER



Günlük hayatta en çok karşılaştığımız cümlelerdir: “Metabolizmam hızlı çalışıyor kilo alamıyorum” veya “Metabolizmam çok yavaş su içsem yarıyor..” Metabolizma hızını etkileyen çeşitli faktörler var. İşte bunlardan bazıları:

1.Yaş ve Cinsiyet: Büyüme döneminde vücut dokularının yapımı ek enerji gerektirdiğinden bazal metabolizma hızlıdır. Büyüme tamamlandıktan sonra bazal metabolizma hızı düşmeye başlar.Kadınların bazal metabolizma hızı erkeklere oranla daha düşüktür.

2.Vücudun Cüssesi ve Bileşimi: Vücut cüssesinin büyüklüğü ile yani vücudun kapladığı alanın büyüklüğüne göre BMH değişir. Ancak cüsse ile BMH arasında yüksek bir ilişki bulunamamıştır. Bunun yanı sıra vücudun aktif hücrelerini oluşturan yağsız kütle ile BMH arasında önemli bir ilişki tespit edilmiştir. Bireyler arasındaki BMH farklılığın nedeni %80 oranında yağsız kütle farklılığından kaynaklanmaktadır. Erkeklerde yağsız kütle, kadınlarda ise yağlı kütle oranı daha yüksek olduğundan (erkeklerde yağsız kütle vücudun %21 ini oluşturuyorken bu oran kadınlar için %33) kadınların BMH’ı erkeklere göre daha düşüktür.

3.Gebelik durumunda bazal metabolizma hızı artar.

4. Endokrin sistem: Özellikle troid bezinden salgılanan hormonlar BMH’ı arttırır. Bu nedenle hipertroidi de BMH yüksek iken hipotroidide bu durum tam tersidir. Bunun haricinde stres durumunda epinefrin hormonu salgılandığı için BMH daha yüksek olur.

5. Ateşli Hastalıklar: Vücut ısısının 1 derece yükselmesi BMH’da %7 artışa yol açar.

6.Kas Tonu bireyler arasında farklılıklar gösterir; mutlak dinlenme anında bazı bireylerin kasları diğer bireylere göre daha hareketli durumdadır. Öfke, coşku, düşünme gibi durumlarında kas tonu fazladır. Tedirgin tipteki bireyin BMH’ı rahat bir bireye göre daha yüksektir.

7.Ağır fiziksel hareketlerden sonra kaslar tam dinlenme durumuna geçmez bu nedenle fiziksel aktiviteden sonra yapılan ölçümlerde bazal metabolizma hızı daha yüksek çıkar.

8.Diyetin bileşimi de bazal metabolizmayı etkilediği düşünülmektedir. Diyette protein yüksek olduğu zaman bazal metabolizma hızının yükseldiği görülmüştür.

9.Uyku durumunda bazal metabolizma hızında azalma olur.

10. Uzun süreli açlık durumunda vücut daha az enerji harcamaya çalışmaktadır. Uzun süre düşük düzeyde enerji alımı olan bireyler enerjiyi daha tasarruflu harcamaktadır bu nedenle fazla yemeye başladıklarında hızlı kilo artışı görülmektedir.


11.Mensturasyon döngüsü: Metabolik hız yumurtlama anından bir hafta önce en düşük mensturasyondan hemen önce en yüksek düzeydedir.

13 Şubat 2015 Cuma

PROTEİN DİYETİ HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER


Son dönemlerin en popüler diyeti: Protein diyeti.. Aslında kilo kaybı konusunda oldukça başarılı ve durmuş olan bir metbolizmanız varsa yeniden canlandırmaya birebir. Fakat bir uzman eşliğinde yapılırsa...
Protein diyeti adındanda anlaşıldığı gibi protein oranı yüksek bir diyettir. Protein diyeti özellikle kilo vermesi durmuş olan bireylerde metabolizmayı canlandırmak adına uygulanır.Normal bir beslenme programında ihtiyacınız olan kalorinin %12-15 arası proteinden gelirken bu diyetle %20'ye çıkabiliyor. Protein hem hayvansal hemde bitkisel kaynaklı olması gerekiyor.  Burda önemli husus kısa dönemli olmasıdır çünkü uzun süreli ve bilinçsizce yapılan protein diyetleri özellikle böbrekleri oldukça zorlayacak ve çeşitli sağlık problemlerine yol açacaktır bu nedenle 1 haftalık uygulamalı ve diğer hafta bu oranı yavaş yavaş azaltmaya başlanmalıdır böylece verilen kilolar aniden geri alınmayacak ve kalıcı olacaktır.Protein diyeti tamamen kişiye özel ve bir uzman tarafından hazırlanmalı aksi takdirde bahsettiğim gibi önemli sağlık problemlerine yol açabilir.Dukan, isveç ve diğer popüler diyetlere kapılıp gidilmemelidir.
Protein Diyetinde Amaç;Bitkisel ve hayvansal proteinlerin tüketimini sağlık çerçevesinde arttırmaktır. Burada önemli olan konu ise karbonhidrat tüketimini sınırlandırmalı fakat tamamen kesmemektir. Aynı zamanda etlerin hazırlanışı ve tüketim sıklığıda çok önemli. Kızartma, mangal kesinlikle yasak olup; buğulama, haşlama  veya ızgara yöntemiyle pişirilmelidir. Sürekli olarak hem öğlen hem akşam kırmızı et tüketimide oldukça sakıncalı olup beyaz etlerden ve balık etindende yararlanılmalı bunun yanı sıra bitkisel protein olan kurubaklagillerde listeye eklenmeli ve hafta içerisinde dengeli bir şekilde dağılımı yapılmalıdır. Kahvaltı ve ara öğünler her diyette olduğu gibi bu diyettede oldukça önemli olup kahvaltılarda peynir tüketimine dikkat edilmeli yağsız peynir tüketilmelidir. Bunun yanı sıra istediğiniz kadar sezbe tüketebilirsiniz.Ara öğünlerde ise meyvenin yanında süt ve süt ürünlerinden bir besinin  beraber tüketilmesi önerilmektedir. Bunların yanı sıra karbonhidrat az öncede bahsettiğim gibi yalnızca sınırlandırılıyor ancak asla tüketimi kesilmiyor. Karbonhidrat tüketmediğiniz zamanlarda; merkezi sinir sistemi sorunları,(aşırı stres veya sinir) halsizlik, uyuşukluk,saç dökülmesi gibi sorunlar karşımıza çıkıyor.
Protein diyetindeki yasaklardan bahsedecek olursak ; Her sağlıklı beslenme programında olduğu gibi 3 beyazdan; un tuz ve şekerden uzak durulması gerekiyor. Bu besinler kesinlikle yasak çünkü fazla tüketimi özellikle şekerin fazla tüketimi vücutta yağa çeviriliyor. Vücudumuzdaki fazla yağlanma sadece yediğimiz yağdan veya yağlı besinlerden değil gereğinden fazla miktarda karbonhidrat; özelliklede şekerli ürünlerin tüketiminden de kaynaklanıyor. Protein diyetinizde alacağınız yağ miktarı zaten artacağı için mümkün olduğunca yağsız beslenmelisiniz.Pişirme yöntemlerine ve et seçimine dikkat etmelisiniz.Haftada 2 gün et kaynaklı protein yerine bitkisel proteini yani kurubaklagili tercih etmelisiniz. Ekmek tüketimi olarak; kepekli makarna, tam tahıllı ekmek veya esmer pirinci tercih edebilirsiniz.Ancak bu gruptan herhangi birini seçmelisiniz ve size uygun görülen miktarlarda tüketmelisiniz.Örneğin ekmek tükettiğinizde makarna veya pilav tüketmemelisiniz. Ancak tam tahıl ürünleri tüketmeye özen göstermeli beyaz ekmek, pirinç ve makarnadan uzak durmalısınız. Her beslenme programında olduğu gibi bol su tüketiminiz oldukça öneli 2-2,5 litre arası su tüketimine özen göstermelisiniz.

Protein diyeti vücudu yorabileceği için tamamen size uygun olmalı ve süresi oldukça kısa tutulmalı ardından hemen korumaya geçilmelidir. Eğer bir sağlık probleminiz özellikle de böbreklerle ilgili bir hastalığınız varsa uygulamaktan kaçınmalısınız. Diyeti uygulamadan önce mutlaka bir uzmana danışmalı ve diyetisyen eşliğinde tamamen size özel bir programla başlamalı ve onun gözetiminde devam etmelisiniz.


                 EN SAĞLIKLI VE HAFİF GÜNLERE...

TROİD HASTALIKLARI VE BESLENME


Tiroid bezi, trioglobülin türevi hormonları salgılar. Hormonun salgılanması için iyot önemlidir.Tiroid bezi iyodu alıp depo eder ve iyot-protein yapısında olan troksin(T4) ve triiodotronin(T3) adlı hormonları salgılar.T4'ün T3'e dönüşümünde selenyum ve A vitamini etkinlik gösterir. Bu hormonların kandaki düzeyi hipofiz bezinden salgılana bir hormanla (TSH) ayarlanır.
Hipotiroidi:Tiroid hormonlarının yetersizliğinde bazal metabolizma hızı düşer.Tiroid hormonları yetersiz olan bireylerde genellikle uykulu olma durumu ve kilo artışı görülür.
Hipertroidi:Tiroid bezinin aşırı çalışarak fazla hormon salgılaması metabolizma hızını yükseltir. Bu gibi kişilerde kalp çarpıntısı, ateş yükselmesi ve sinirlilik en çok görülen özelliklerdir.Enerji gereksinimini arttırdığı için fazla yemek yeme isteğide hipertroidinin belirtisidir.

Hastalıkları ilerleten faktörler; yetersiz ve dengesiz beslenme, demir ve selenyum yetersizliği, lahana-turp gibi besinlerrde bulunan guvatrojenler ve genetik özelliklerdir.En iyi iyod kaynağı yiyecekler deniz ürünleridir.

Beslenme Önerileri:

  • Taze sebze ve meyve tüketiminizi arttırın tükettiğiniz besinlerin mevsimine uygun olmasına özen gösterin.
  • Tam tahıl tüketiminizi özellikle kurubaklagil tüketiminizi arttırın haftada en az  2 kez tüketmeye özen gösterin.
  • Doymamış yağ asitlerinden özellikle omega 3 'ün tiroid hormonlarına olan olumlu etkisinden dolayı ve aynı zamanda hem iyot hemde selenyum içeriğinin zengin olmasından dolayı balık tüketiminizi arttırın haftada 3 kez balık tüketmeye çalışın.
  • Et tercihlerinizi daha çok hindi eti, derisiz tavuk eti ve yağsız kırmızı etten yana kullanın.
  • Hipertroidiniz varsa iyotsuz hipotroidiniz varsa iyotlu tüz tüketmeye çalışın ancak tuz tüketimi için doktorunuza başvurmalısınız.
  • Doktorunuzun önermediği hiçbir ilacı kullanmayın.Bu esnada beslenmenize önem verin.
  • E vitamini iyod emilimini arttırıyor bu nedenle E vitamini içeren besinleri tüketebilirsiniz.
  • Çinkodan zengin besinleri tüketmelisiniz.
  • Selenyumun tiroid hormonlarını düzenlemeye yardımcı bir hormon olduğunu belirtmiştim selenyumdan zengin gıdaları beslenmenize eklemelisiniz.
  • Tiroid hastalarında ödem oldukça sık görülen bir problemdir bu nedenle su tüketiminizi arttırmalısınız.
  • Çikolatanın içerisinde bulunan kadmiyum elementi vücuttan selenyumu attığı için tüketmemelisiniz. 
  • Özellikle hipertroidi hastalarında metabolizma hızını daha da arttırcağı için nikotin, kahve, alkol ve çaydan uzak durmalısınız.
  • Tiroid hormonlarını yavaşlatan besinler mümkün olduğunca az tüketilmeli ve pişmiş tüketilmeli; Turp, beyaz-kara lahana,karnabahar, brokoli,brüksel lahanası,hardal, soya fasulyesi,yer fıstığı.
  • Beslenmenize E vitamini, lif ve çinko içeriği bakımından zengin olan keten tohumunu eklemelisiniz yemeklerin üzerine döküp tüketebilirsiniz. Bunun haricinde deniz ürünleri, sarımsak, maydonoz, kayısı,hindistan cevizi, yumurta da tiroide faydalı besinlerdir.
                                      SAĞLIKLI GÜNLER DİLERİM....

9 Şubat 2015 Pazartesi

KARACİĞER YAĞLANMASINDA BESLENME ÖNERİLERİ



Karaciğer yağlanması, normalde yağ içeriği %10’dan az olan yağ oranının artmasıyla olşur. Burada biriken lipidlerin çoğu trigliseridlerdir. Karacağier yağlanması:
1-Alkolizm
2-Beslenmeye bağlı yağ sentezinin artmasıyla
3-Çeşitli hastalıklar sonucu( kronik pankreatit, PEM, aşırı şişmanlık,malabsorbsiyon sendromu)
4-Çeşitli ilaçların uzun süre kullanımı 
Sonucu oluşabilmektedir.




   Karaciğer yağlanmasında; vücut ağırlığında azalma, ishal, ayaklarda ödem, kuru cilt, anemi, düşük serum albumini, nadiren sarılık, yumuşak karaciğer hastalarda görülen bulgulardır.

Karaciğer Yağlanmasında Dikkat Edilmesi Gerekenler:
1)Yağlı yiyeceklerden uzak durulmalı, yağ tüketim azaltılmalı.
2)Sebze ve meyve tüketimi yeterli miktarda olmalı . Karaciğer yağlanmasında vücudun özellikle antioksidan ihtiyacı çok olur bu nedenle özellikle antioksidan etkisi yaratacak besinler tüketilmelidir. Bu noktada özellikle enginar tüketimi çok etkilidir. Bunun haricinde hem yağ depolamasını önleyen inositol içeriği hemde likopen (güçlü antioksidan) içeriği sayesinde greyfurt tüketebilirsiniz. Gün içerisinde daha fazla vitamin, mineral ve antioksidandan yararlanabilmek için sebze ve meyve tüketimlerinizin çeşitliliğine özen göstermelisiniz.
3)Alkol,  karaciğere en çok zarar veren etmenlerden biridir. Alkol kullanımı sonucunda vücutta biriken toksinler, karaciğer hücrelerine zarar vererek ölümcül sonuçlar doğurabilecek hastalıklara neden olabilir. Bu nedenle karaciğerin sağlığı için alkol tüketiminin bırakılması gerekmektedir. Eğer alkol kullanılıyorsa da; çok düşük miktarlarda ve hergün tüketmek yerine haftanın belirli günleri tüketilmelidir. 
4)Karaciğerin yükünü azaltmak için olabildiğince doğal ve sağlıklı beslenmeli katkı maddesi olan besinlerden uzak durulmalı.
5)Şarküteri ürünlerinden(sucuk,salam,sosis) ve sakatatlardan uzak durulmalı.Yağlı besinlerin et,yumurta,tavuk derisi vb besinlerin tüketimi azaltılmalıdır.
6)Düzeni olarak spor yapılmalı veya aktivite arttırılmalıdır.
7)Fazla kilo varsa eğer fazla kilolardan kurtulunmalı.
8)aşırı derecede kuruyemiş ve şeker tüketimi en aza indirilmeli olabildiğince kısıtlanmalıdır.



Karaciğer yağlanması düzenli beslenme ile düzeltilebilir bir durumdur. Beslenmenize dikkat ettiğiniz zaman fazla yağlanmadan kurtulmuş olacaksınız .

6 Şubat 2015 Cuma

DÖRT GÜÇLÜ BAHARAT




Günlük hayatta yemeklerin lezzetine lezzet katmak için pek çok baharat kullanıyoruz. Yemeklerin üzerine ektiğiniz tatlandırmak için attığınız bir tutam toz baharat belki de sizi birçok hastalığa karşı koruyor… Baharatlar çok güçlü etkilere sahip.  Bu noktada hemen bir tavsiye vermek istiyorum yemeklerinizi tatlandırmak için tuz kullanmak yerine mümkün olduğunca baharatlardan yararlanmalısınız böylece hem gereksiz tuz tüketiminden kurtulmuş olacaksınız hem de pek çok hastalığa karşı korunmuş olacaksınız. Gelin size özellikle günlük hayatta daha az kullandığımız ama oldukça yararlı olan 4 büyük baharatın yaraları hakkında bilgi vereyim…



KETEN TOHUMU:
Keten tohumu yüksek oranda omega 3 içeriyor. Bu sayede tam bir kalp dostu. Kalp damar hastalıklarına iyi geliyor; LDL kolesterolü ve trigliserid seviyesini düşürüyor. Oluşturduğu tokluk hissi sayesinde gereksiz atıştırmalar yapmaya karşı sizi engelliyor. Aynı zamanda hem bağırsak hemde sindirim sisteminin düzenli çalışmasını sağladığı için kilo kaybını kolaylaştırıyor. Bağırsak sisteminin çalışmasıyla kabızlığın önlenmesine de yardımcı oluyor. Konsantrasyonu arttırıyor böylece yaşa bağlı oluşan dikkat dağınıklığına ve unutkanlığa iyi geliyor; hafızayı güçlendiriyor. Egzema gibi deri hastalıklarının iyileşmesine yardımcı oluyor ve haricen kullanıldığında yaraların daha çabuk iyileşmesini sağlıyor. Tüm bunların haricinde içeriğindeki B12 sayesinde sinir sistemini güçlendiriyor. Ruhsal bozukluklara iyi geliyor. Solunum yolu rahatsızlıklarına ve öksürüğe iyi geliyor. Kan şekerinin düzenlenmesine ve yüksek tansiyona karşı da oldukça etkili.

KİMYON:
Safra salgısını uyararak bağırsak gazlarının dışarı çıkmasını sağlıyor. Hazımsızlığı gideriyor, sindirimi rahatlatıyor. Bu nedenle özellikle kurubaklagil yemeklerinde kimyon kullanmanızı tavsiye ediyorum. İçerdiği demir minerali sayesinde besinlerin emilimini kolaylaştırıyor ve adet dönemlerinin daha rahat geçmesine yardımcı oluyor. Kimyon çay olarak tüketildiğinde ise adet düzensizliğine iyi geliyor. Kış hastalıklarına karşı koruyucu etkiye sahip. Anne sütünü arttırmaya yardımcı oluyor. Ancak hamilelerin fazla kimyondan kaçınması gerekiyor. Yapılan çalışmalar düzenli kimyon tüketiminin daha rahat ve düzenli uyku sağladığını göstermiş. Aynı zamanda sinirleri yatıştırıcı etkisinin de olduğu biliniyor(çay olarak tüketildiğinde) . Hormonların düzenlenmesine yardımcı oluyor.

ZERDEÇAL:
Köri tozunun temel öğelerinden biri olan zerdeçal Asya’da uzun yıllardır doğal ilaç olarak kullanılıyor. Etken maddesi “curcumin”dir. Curcuminin E ve C vitaminine göre daha güçlü antioksidan etki gösterdiği bulunmuştur. Çok güçlü bir antioksidan özelliği sayesinde kansere karşı güçlü bir koruyucu ve tümör hücrelerinin çoğalmasını engelleyici özelliğe sahip.Bunun yanı sıra iltihap giderici etkisi bulunuyor. Karaciğerdeki toksinleri gidermeye yardımcı oluyor. Solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılıyor. Safra kesesi ve safra yollarını fonksiyonel hastalıklara karşı koruyor.  Kolesterolü düşürücü etkisi sayesinde kalp hastalıklarına karşı koruyor. Hazmı kolaylaştırıyor. Sigaranın yarattığı zararı azaltmaya yardımcı oluyor. Zerdeçalın ayrıca kistik fibroz hastalığının tedavisinde etkili olabileceği yapılan araştırmalarla gözlemlenmiştir. 200mg/gün’lük dozlarda(yaklaşık3-4 silme tatlı kaşığı)antiantienflamatuvar, antikanserojen ve antiaterojenik olduğu gösterilmiştir.


ÇÖREK OTU:
İçerisinde pek çok yararlı mineral içeren çörek otu içeriğindeki nigellon ve thymoquinon sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirici etkiye sahip. Aynı zamanda çok iyi bir antioksidan özelliği taşıyor. Vücudu tahrip eden mikroplara karşı vücut direncini arttırıyor. İltihap oluşumunu engelleyici etkisi sayesinde eklem iltihaplanmalarına karşıda iyi geliyor. Özellikle yağı başta meme ve prostat kanseri olmak üzere pek çok kanser türüne karşı yavaşlatıcı etki gösteriyor. Çörek otunun düzenli tüketimle beraber; antikansorejenik, antiülserojenik, antibakteriyel,antiiflamatuar ve analjenik, antioksidan, hipoglisemik, bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi bulunuyor. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda karaciğer kanserine karşı etkili olduğu gözlenmiş. Vücutta biriken toksik zehirleri baskıladığı ve etkisini azalttığı biliniyor. Pankreasta insülin salınımı yapan beta hücrelerini uyararak kan şekerini düzenleyici etki sağlıyor. Özellikle günümüzde sık sık görülen alerjik durumlara karşı da çörek otunun faydası yüksek. Alerjenik reaksiyonlara karşı vücudu baskılayıcı rol oynadığı Berlin Charite Üniversitesinde yapılan araştırmalarla kanıtlanmış. Egzama gibi rahatsızlıklara karşı iyi geliyor. Mide zarını tahriş eden etkenlere karşı mideyi koruyor mideyi rahatlatıyor ve reflüye iyi geliyor. Kalp hastalıklarına sebep olan homosisteini timokinon içeriği sayesinde düşürücü etki gösteriyor. Kalp-damar dostu olan çörek otu kolesterolü düşürüyor bunun yanı sıra hipertansiyona iyi geliyor. Hormon sistemini düzenlediği için ruh halini sağlamlaştırıyor ve yorgunluğu gideriyor…


Bu yazıyı okuduktan sonra tuzu bırakıp daha çok baharatlara yöneleceğinizi umuyorum. Gün içerisinde mümkün olduğunca çeşitli baharatlardan yararlanmaya çalışmalısınız. Bu baharatların bilinen yan etkileri yoktur. Ancak hep söylediğim gibi sağlıklı diye dozu kaçırmamak lazım bu nedenle sadece ihtiyacınız kadar ve gerektiği kadar kullanmalı fazla kullanımdan kaçınmalısınız.

                                   Lezzetli Günler Dilerim J …. 


4 Şubat 2015 Çarşamba

KURUBAKLAGİLLERİN BESLENMEDEKİ YERİ

Kuru fasulye, yanında güzel bir pilav birde ayran… Canınız çektiyse eğer hemen bugün tüketin derim. Haftada 2-3 kez kurubaklagil tüketiminin vücudunuza sağlayacağı yararları biliyor musunuz? Kuru fasulye, mercimek, iç bakla, nohut, kuru barbunya… Aslında hepimizin sevdiği fakat çok sık tüketmediğimiz besinler, ancak bu besinlerin faydalarını öğrendiğinizde tüketiminizi arttıracağınıza inanıyorum …

  Kurubaklagіller, bitkilerin olgunlaşmış tohumlardır. Köklerinde havanın azotunu biriktirme özellikleri vardır. Bu nedenle toprağı zenginleştirirler. Bileşimleri esas olаrаk karbonhidrat ve proteindir. Kapsadıkları yağlar, genellikle doymamış yağ asidini içerirler. Bol vitamin, mineralli, az yağlı, hayvansal kaynaklı ürünlere nispeten daha ucuz, kolesterol ve doymuş yağ içermeyen baklagiller, hayvansal kaynaklı protein tüketimi yetersiz olan birey ya da toplumlarda protein gereksinimini karşılamaya yardımcı oluyorlar.

  Kurubaklagillerin içeriğine bakacak olursak; bitkisel protein kaynaklarımız olmakla birlikte, 100 gramında yaklaşık 20-25 gr protein, yaklaşık 5 gram posa (sağlıklı bir bireyin her gün 20 ila 35 gr posaya ihtiyacı vardır), 2 gramdan daha az yağ içerirler. Yağ içeriklerinin oldukça düşük olmasının yanında kolesterol değeri sıfırdır. Tanelerin dış kısmında posa, iç kısmında nişasta bulunuyor. Baklagiller, esansiyel bir aminoasit olan metiyoninden düşüktür, bu nedenle tahıllarla birlikte pişirilmesi protein kalitesini arttırır bu durum özellikle vejetaryenler için önemlidir. Benzer şekilde, pişirilirken içine az miktarda et ilave edilmesi protein kalitesini yükseltir. Kurubaklagil yemekleri, C vitamini kaynakları ile birlikte tüketildiklerinde de demirin vücuttaki kullanımı artıyor.
  
  Gelelim vücuda yararlarına: Kalp hastalıklarının en önemli risk faktörlerinden biri kanda kolesterol düzeyinin yüksek olmasıdır. Kuru baklagillerde çözülebilir lif içerikleri dolayısıyla kan lipit seviyelerini düşürücü etkisi bulunmaktadır. Düzenli olarak tüketimi kan kolesterolünü, LDL kolesterolü ve trigliserit seviyelerini düşürücü ve HDL kolesterol seviyelerini ise yükseltici etki göstermektedir: Çözünür posa içerikleri, bağırsaklardan kolesterolün öncüsü safra asitlerinin emilimini azaltıyor ve karaciğerde kolesterol sentezini yavaşlatıyor böylece kan kolesterolünün düşürülmesine yardımcı oluyor.

  Kuru baklagiller kan şekerinin düzenlenmesinde yardımcıdırlar; içerdikleri çözünür lifler kan şekeri düzeyini düzenler. Glisemik indeksleri düşük olduğu için yavaş yakılan enerji sağlarlar. Bununla birlikte, yapılan bir başka çalışmalarda haftada 4 kez baklagil tüketiminin, kalp-damar hastalık riskini azalttığı ve lipit profillerini düzeltip, kan basıncı seviyelerini düzenlediği bulunmuştur.
Baklagiller tokluk duygusu yaratır, acıkmayı engeller. Fazla kalori içermedikleri için kilo koruma ve zayıflama programlarında uygun seçimler oluştururlar.

  Yiyecek olarak hazırlanmasında dikkat edilecekler:
Kuru fasulye, nohut, bezelye, mercіmek, börülcе, bakla gibi kurubaklagiller iyi pişirilmediğinde ve üstündeki zаrının alınmadığı durumlarda sindirimi zor oluyor. Bu nedenle еzilеcеk kıvama gеlmеsi pişmenin bir kriteri olarak ele alınabilir. (Kuru baklagilleri yeterli olacak şekilde pişirmek önemlidir. Eğer fazla pişirilirse çok yumuşar ve lapa haline gelir).Kurubaklagіller, bіtkіsel yiyeсekler іçіnde protеin kapsamları yüksеk olduğundаn dolayı, ekonomik ve dengelі yemek yaрmak için hayvansal proteinlerle birliktе pişirilmektedirler. Kurubaklagilleri en iyi pіşіrme yöntemi et ile( kıyma veyа kuşbaşı et, ayrıca уumurta gibi kıymetli protеinli besinlerle) sulu ortamda pişirmektir.
Pişirmeden önce gözden geçirilmesi ve yıkanması gereklidir. Sindirimin kolaylaşması için de uygun şekilde pişirilmelidir. Pişirilmeden önce oda ısısındaki suda cinsine göre 8-24 saat ıslatılmalıdır. Nohut ve kuru fasulye daha uzun süre ıslatılabilir. Kırmızı mercimekleri ıslatmaya gerek yoktur. Islatma süresinde tane ağırlığı kadar su çeker. Yumuşayan tanelerin dış zarları kolaylıkla çıkabilir. Ülser gibi sindirim sistemi hastalıklarında ve bebeklerin beslenmesinde zarlar ayrılabilir. Pişirilmeyle proteinin sindirimini sağlayan tripsin enziminin görevini engelleyen antitripsin özelliğini kaybeder ve sindirimi kolaylaşır. Ancak çok fazla kaynatılırsa proteinde değerini kaybedebilir.
Suda bekleterek ve doğru pişirmeyle birlikte yavaş ve iyi çiğnenerek tüketilirse baklagil yemekleri daha iyi sindirilir. Pişme suyu atıldığında da B vitaminleri ve minerallerde kayıplar olur. Sert sular pişmeyi güçleştirir. Düdüklü tencerelerde daha kolay pişirilir. Pişme suyuna kesinlikle soda veya yumuşatmaya yardımcı herhangi bir besin eklenmemelidir.

  Baklagiller, gaz yapıcı etki gösteren rafinoz ve diğer oligosakkaritleri içerirler. Ancak kurubaklagillerin yarattığı gaz şikayetlerini en aza indirmek için ıslatma suyunu dökün ve temiz su kullanarak pişirin. Baklagillerinizi tüketirken mutlaka gaz sökücü etkisi olan kimyonu eklemeyi unutmayın J

  Özellikle yeşil baklagillerle harika salatalar yapabileceğinizi unutmayın. Kuru baklagilleri salatalarınıza, çorbalarınıza, pilav veya makarnalarınıza da ekleyebilirsiniz. Haftada 2-3 gün kurubaklagil tüketmeyi ihmal etmeyin ….

                                    Şimdiden afiyet olsun.. Sağlıklı günler dilerim J

2 Şubat 2015 Pazartesi

BİR AVUÇ KURUYEMİŞ


Bir yiyecek düşünün; az tükettiğiniz zaman inanılmaz faydaları var fakat günlük tüketmeniz gereken miktarı aşıp  tüketirseniz de vücuda zararı var … Dengenin önemini gösteren en büyük atıştırmalık: Kuruyemiş.
            Kuru yemişlerin birçoğu içeriğindeki yağ asitleri sayesinde kötü kolesterolü düşürmeye birebir. Bu durum birçok araştırma ve deneyle kanıtlanmış bir gerçek. Ancak içeriğindeki yağ miktarı günlük yağ ihtiyacınızın büyük bir kısmını karşılıyor bu nedenle fazla tüketimi vücuda zarar veriyor. Kuru yemişleri biraz daha yakından tanımaya ne dersiniz?

E Vitamini Bombası BADEM:

Badem içerdiği tekli doymamış yağ içeriği sayesinde kötü kolesterolü (LDL) düşürme konusunda oldukça yararlı bir besin. Aynı zamanda içeriğinde bol miktarda E vitamini bulunduruyor. E vitamini antioksidan etki göstererek kolesterole bağlı oluşan damar hastalıklarını önlemeye yardımcı oluyor. Aynı zamanda diğer besinler yoluyla alınan E vitaminini de arttırdığı yapılan araştırmalarda gözlemlenmiş.

İngiliz “British Journal of Nutrition” dergisinde yayınlanan bir araştırmada, yüksek kolesterolü bulunan hastalara içinde bademinde yer aldığı kuruyemişler, soya proteini, suda çözünen besin lifi bakımından zengin gıdalar (bezelye, yulaf, fasulye) içeren özel bir beslenme programı uygulanmıştır. 2 hafta sonunda hastaların kolesterol seviyelerinde maksimum düzeye yakın bir azalma tespit edilmiştir.

Yüksek lif oranı içeriği ile özellikle diyabet hastalarında yemeklerden sonra ortaya çıkan kan şekerindeki dalgalanmaları yarattığı tokluk hissi sayesinde düzenlemeye yardımcı oluyor.

Kemik sağlığı açısından önemli mineraller olan kalsiyum, magnezyum ve fosfor bademde bol miktarda bulunduruyor. 30 gram badem günlük potasyum ihtiyacının yaklaşık % 8’ini, fosfor ihtiyacının % 14’ünü , magnezyum ihtiyacının ise % 20’sini karşılamaya yetiyor. Magnezyum özellikle kalsiyum ve D vitamini seviyesinin düzenlenmesi açısından önemli bir mineraldir.

Çinko Madeni KABAK ÇEKİRDEĞİ:

Kabak çekirdeği yüksek oranda çinko, demir ve magnezyum minerali içeriyor. Çinko içeriği sayesinde bağışıklık sistemini güçlendiriyor, magnezyum içeriği sayesinde kalp rahatsızlıklarına karşı koruyor. İçeriğindeki bir diğer önemli bileşen ise omega-3: Bitkisel omega 3 yağ asitleri (Alfa Linolenik Asit veya ALA) vücut tarafından çok daha etkili EPA ve DHA omega 3 yağ asitlerine dönüştürülüyor. Önemli bir bileşen olan omega 3 eklem kireçlenmesinden depresyona, bebek gelişimden astıma, dikkat eksiliğinden Alzheimer’e kadar pek çok hastalığın önlenmesinde ve tedavisinde kullanılmaktadır.
Bakın kabak çekirdeğinin başka ne yararları var:
Doğal bir amino asit olan “tryptophan” içeren kabak çekirdeği uyku kalitenizi yükseltebilir. Vücut tarafından “uyku hormonu” olarak bilinen serotonine dönüştürülen tryptophan uyku bozuklukları tedavisi için önerilen besinler arasında yer alıyor. Yatmadan 2-3 saat önce 1 avuç kabak çekirdeği yiyerek uyku kalitesini yükselten melatonin ve serotonin düzeylerini artırabilirsiniz.
Bazı çalışmalarda kabak çekirdeğinde bulunan bitki sterollerinin (phytosterol) prostat büyümesine karşı koruma sağlayabileceğini belirtiliyor. Ayrıca kabak çekirdeğinde bulunan bazı diğer bileşenler, testosteron hormonunun prostat büyümesi nedenleri arasında gösterilen dihydrotestosteron’a (DHT) dönüştürülmesini önlüyor. 

Kötü Kolesterol Düşmanı CEVİZ:

Bir omega 3 yağ asidi türü olan alfa-linolenik asit, temel E vitamini türü olan ve pek çok bitki tohumunda bulunan gama-tokoferol, son olarak kolesterol benzeri bir molekül olan ve kolesterol plakalarının damar çeperlerinden temizlenmesini sağlayan fitosteroller cevizin sağlığa bu kadar faydalı bir yemiş olmasını sağlıyor.
Gün içerisinde tüketeceğiniz 2 adet ceviz  HDL kolesterol(iyi kolesterol), damarlarda birikmeye başlayan kötü kolesterol plakalarını temizleyerek vücuttan atılmasına yardımcı oluyor.
 Antioksidanlar bakımından oldukça zengin olan cevizin kanseri önlemek için yaygın olarak tüketiliyor. Vücutta serbest radikallerin artmasına bağlı olarak oluşan ve kanser gibi hastalıkların ortaya çıkma riskini yükselten “kronik oksidatif stresi” düzenli ceviz tüketimi ile dengeleyebilirsiniz.
Ceviz gün içerisinde sağlıklı bir ara öğün seçimidir; tokluk hissini uzatarak öğün aralarında veya öğünlerde daha fazla kalori almanın önünü kesiyor.

Selenyum Merkezi AY ÇEKİRDEĞİ:

 Selenyum, vücutta az miktarda bulunan temel bir mineraldir. Özellikle E vitamini ile birleştiğinde antioksidan olarak çalışır ve hücre yapısına zarar veren serbest radikallere karşı koruma sağlar. Vücudumuzda bulunan serbest radikaller hücre yapısı dışında DNA’ya zarar verebilir, kalp hastalıkları ve kanser türleri dahil olmak üzere çeşitli hastalıklara zemin hazırlar. Selenyum gibi antioksidanlar serbest radikalleri nötralize ederek zararlarını en az düzeyde tutar. Selenyum eksikliği çok sık görülen bir sorun olmamakla birlikte bazı kişilerde özel sağlık koşullarına, yetersiz beslenmeye ve bazı ilaçların kullanımına bağlı olarak yaşanabilir. Tiroit fonksiyonu için gerekli olan selenyum aynı zamanda sağlıklı ve güçlü bir bağışıklık sistemi için gereken mineraller arasındadır.
Ay çekirdeği önemli miktarda bakır, çinko, demir ve lif içerir. Bu mineraller kırmızı kan hücrelerine ve tüm bedene oksijen taşınmasına, enerji üretilmesine, bağışıklık sisteminin korunmasına, kan şekerinin ve kan kolesterolünün dengede tutulmasına ve kabızlığın önlenmesine yardım eder.
100 gram kavrulmuş ay çekirdeği günlük selenyum ihtiyacının %100’ünü karşılar. Fosfor, bakır, manganez ve E vitamini içeren ay çekirdeği yüksek kalori oranı nedeniyle dikkatli tüketilmelidir. Günlük tüketimi 1 avuç (10 gr) olacak şekilde sınırlandırılmalıdır.

B Grubu Vitaminler İçin FINDIK:

Fındık, karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasını düzenleyen “B” vitamini için çok önemli bir kaynaktır. B2 ve B6 vitaminleri kan yapımı ve psikolojik sağlığımız için oldukça önemlidir. Düzenli olarak tüketilen fındık, beden ve zihin yorgunluğunu giderir. Fındık, kalp ve damar sağlığı açısından da oldukça faydalıdır. Kolesterolü düşürür. Kalp ritmini ayarlamaya yardımcı olur. İçeriğindeki yüksek yağ oranı sebebiyle çok iyi bir enerji kaynağıdır. Vücuda güç ve enerji verir. Cinsel gücü arttırır.  Düzenli olarak her gün fındık yemek Kalp krizi geçirme riskini azaltmakta çok etkilidir. Kansızlık, sindirim ve Dolaşım sistemi bozukluklarını önlemede gerekli olan demiri içerir bu sayede kansızlığa da iyi gelir. İçerdiği yüksek kalsiyumdan ötürü kemikleri ve dişleri güçlendirir. Hamilelerin hem kendileri için hem de doğacak çocuk için fındık yemeleri çok faydalıdır. Fındıkta diyet lifi% 1-3 oranında bulunur, bağırsakta kimyasal bileşiklerin Toksik etkilerini, kalın barsak hastalıklarını, Kabızlığı ve kalp rahatsızlıklarını önler, serum lipit düzeyi ve kan şekerini düşürür. Sodyum düşük, magnezyum ve potasyum yüksek olduğundan vücutta kan basıncını düzenlemede önemli rol oynar. Ancak özellikle yüksek tansiyonu olanların daha dikkatli tüketmeleri gerekmektedir.

Lif Kaynağı YER FISTIĞI:

 Yer fıstığının kabuğu lif içeriği sayesinde kan şekerini düzenlemeye yardımcı oluyor. Aynı zamanda protein bakımından da zengindir. Bu sayede tokluk hissi de sağlıyor. Çinko ve E vitamini içeriği yüksektir. Omega 3 içeriği sayesinde de özellikle çocukların beyin gelişiminde yararlıdır ve kalp dostudur. Diğer kuruyemişlerde olduğu gibi kötü kolesterolü düşürücü iyi kolesterolü yükseltici etkisi vardır. Ancak dikkat yer fıstığını mümkün olduğunca tuzsuz tercih etmelisiniz.


Bugün özellikle yararlı olduğunu düşündüğüm kuruyemişlerin üzerinde durdum. Ancak en baştada söylediğim gibi bütün kuruyemişler dozunda tüketildiği zaman yararlıdır. Fazla tüketiminde kilo alımına sebep olabilir ve sağlık açısından tam tersi etki gösterebilirler. Bu nedenle gün içerisinde hiçbir kuruyemiş çeşidini 1 avuç içinden fazla tüketmemek çok önemli. Kuruyemişlerden daha çok yararlanmak için ise günlük tüketimlerinizde farklılık sağlayarak yapabilirsiniz örneğin bugün 1 avuç badem tüketip, yarın maximum 2 adet ceviz tüketebilirsiniz. Kuru yemişler çok sağlıklı ara öğünlerdir ancak son kez yeniden söylemek istiyorum günde 1 avucu geçmiyoruz böylece hem yararlanma oranımız artacak hemde yüksek yağ içeriği sizi zor durumda bırakmamış olacak J