Maden suyu ile soda arasında fark varmıdır?
Maden suyu/soda zayıflatırmı?
Sindirime iyi gelirmi?
Gün içerisinde ne kadar soda içebilirim?
Soda içmenin bir zararı varmıdır? vs..
Bu gibi sorularla çok karşılaşıyoruz bu nedenle bu konuda daha ayrıntılı bilgi vererek sizleri bu konuda bilinçlendirmek istiyorum.
Öncelikle doğal maden suları yer altındaki çevrimleri sırasında toprakta bulunan bir takım element ve maddeleri çözündürürler.Çözünmüş halde mineral ve gaz içeren kaynak suları maden suyu adı altında toplanır. Maden suyu, içerdiği tüm mineraller ve karbondioksit gazı ile birlikte yer altındaki çatlaklardan yol bularak yeryüzüne çıkar ve tamamen “doğaldır”. İçerdiği elementler arasında beslenme fizyolojisinde rol oynayan ve yararlı olanlarda vardır. İçeriğinde;karbondioksit,sülfat, klorit, florit, kalsiyum, magezyum, sodyum ve demir içerir. Maden suyunda 500 mg/l'den daha az mineralli olanlara düşük mineralli su, 1500 mg/l'den fazla olanlara ise yüksek mimeralli su denilmektedir. Gelelim maden suyu ile soda arasındaki farka : Doğal maden suyu içeriğinde doğal olarak karbondioksit bulunduruyor fakat sodaya karbondioksit daha sonradan ekleniyor. Bunun yanı sıra maden suyu topraktan çeşitli mineralleri yapısına katarak yeryüzüne ulaşıyor fakat sodanın böyle bir özelliği yok yapısında maden suyu gibi mineral içermiyor. Bunun yanı sıra sodanın bilinenin aksine sindirimi kolaylaştırma gibi bir özelliği bulunmuyor. Yapısında sindirim enzimi veya sindirime yaralı herhangi bir enzim içermiyor. Yalnızca midedeki fazla gazın atımını kolaylaştırdığı için midedeki gazdan kaynaklı oluşan gerilmeyi atmaya yardımcı oluyor. Bunun yanı sıra soda da tuz bulunduğu için fazla tüketimi ödeme sebep olabiliyor hatta zayıflama için bol bol içildiğinde fazla ödem yapacağı için yağların yakımını bile zorlaştırıp yağ depolanmasına sebep olabiliyor.Maden suyu zengin mineral içeriği sayesinde gün içerisinde özellikle de yazın terleme yoluyla kabettiğiniz mineraleri tekrar kazanmanız açısından oldukça faydalıdır.Maden suyu aynı zamanda içerdiği mineraller ile cilt güzelliğine ve cildin temiz ve pürüzsüz görünmesine de katkıda bulunuyor.Fakat maden suyu ve soda aşırı sodyum içerdiği için fazla tüketilmemesi gerekiyor. Maden suyu alırken sodyumun düşük magnezyum ve kalsiyumun içeriğinin daha yüksek olmasına dikkat etmeniz gerekiyor. Maden suyu ve sodadnın fazla tüketimi tansiyonun yükselmesine , içeriğinde sodyum fazlalığından dolayı vücuttan kalsiyum atımına sebep olabileceği için günde iki şişe maden suyundan fazla tüketmemek gerekiyor. Bunun yanı sıra eğer hipertasiyon, kalp veya böbrek hastası iseniz sodadan uzak durmanızda fayda var. Maden suyu bir ihtiyaç soda ise bir tercihtir diyorum ve en sağlıklısını tüketeceğinize inanıyorum ....
25 Şubat 2015 Çarşamba
18 Şubat 2015 Çarşamba
BAZAL METABOLİZMA HIZINI ETKİLEYEN ETMENLER
Günlük hayatta en çok karşılaştığımız cümlelerdir: “Metabolizmam
hızlı çalışıyor kilo alamıyorum” veya “Metabolizmam çok yavaş su içsem
yarıyor..” Metabolizma hızını etkileyen çeşitli faktörler var. İşte bunlardan
bazıları:
1.Yaş ve Cinsiyet: Büyüme
döneminde vücut dokularının yapımı ek enerji gerektirdiğinden bazal metabolizma hızlıdır.
Büyüme tamamlandıktan sonra bazal metabolizma hızı düşmeye başlar.Kadınların
bazal metabolizma hızı erkeklere oranla daha düşüktür.
2.Vücudun Cüssesi ve Bileşimi: Vücut cüssesinin büyüklüğü ile yani vücudun kapladığı
alanın büyüklüğüne göre BMH değişir. Ancak cüsse ile BMH arasında yüksek bir
ilişki bulunamamıştır. Bunun yanı sıra vücudun aktif hücrelerini oluşturan
yağsız kütle ile BMH arasında önemli bir ilişki tespit edilmiştir. Bireyler
arasındaki BMH farklılığın nedeni %80 oranında yağsız kütle farklılığından
kaynaklanmaktadır. Erkeklerde yağsız kütle, kadınlarda ise yağlı kütle oranı
daha yüksek olduğundan (erkeklerde yağsız kütle vücudun %21 ini oluşturuyorken
bu oran kadınlar için %33) kadınların BMH’ı erkeklere göre daha düşüktür.
3.Gebelik durumunda bazal metabolizma hızı artar.
4. Endokrin sistem: Özellikle troid bezinden salgılanan hormonlar BMH’ı arttırır. Bu
nedenle hipertroidi de BMH yüksek iken hipotroidide bu durum tam tersidir.
Bunun haricinde stres durumunda epinefrin hormonu salgılandığı için BMH daha
yüksek olur.
5. Ateşli Hastalıklar: Vücut ısısının 1 derece yükselmesi BMH’da %7 artışa
yol açar.
6.Kas Tonu bireyler
arasında farklılıklar gösterir; mutlak dinlenme anında bazı bireylerin kasları
diğer bireylere göre daha hareketli durumdadır. Öfke, coşku, düşünme gibi
durumlarında kas tonu fazladır. Tedirgin tipteki bireyin BMH’ı rahat bir bireye
göre daha yüksektir.
7.Ağır fiziksel hareketlerden sonra kaslar tam dinlenme durumuna geçmez bu nedenle
fiziksel aktiviteden sonra yapılan ölçümlerde bazal metabolizma hızı daha
yüksek çıkar.
8.Diyetin bileşimi de bazal metabolizmayı etkilediği düşünülmektedir. Diyette protein
yüksek olduğu zaman bazal metabolizma hızının yükseldiği görülmüştür.
9.Uyku durumunda bazal metabolizma hızında azalma olur.
10. Uzun süreli açlık durumunda vücut daha az enerji harcamaya çalışmaktadır. Uzun
süre düşük düzeyde enerji alımı olan bireyler enerjiyi daha tasarruflu
harcamaktadır bu nedenle fazla yemeye başladıklarında hızlı kilo artışı
görülmektedir.
11.Mensturasyon döngüsü: Metabolik hız yumurtlama anından bir hafta önce en
düşük mensturasyondan hemen önce en yüksek düzeydedir.
13 Şubat 2015 Cuma
PROTEİN DİYETİ HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Son dönemlerin en popüler diyeti: Protein diyeti.. Aslında kilo kaybı konusunda oldukça başarılı ve durmuş olan bir metbolizmanız varsa yeniden canlandırmaya birebir. Fakat bir uzman eşliğinde yapılırsa...
Protein diyeti adındanda anlaşıldığı gibi protein oranı yüksek bir diyettir. Protein diyeti özellikle kilo vermesi durmuş olan bireylerde metabolizmayı canlandırmak adına uygulanır.Normal bir beslenme programında ihtiyacınız olan kalorinin %12-15 arası proteinden gelirken bu diyetle %20'ye çıkabiliyor. Protein hem hayvansal hemde bitkisel kaynaklı olması gerekiyor. Burda önemli husus kısa dönemli olmasıdır çünkü uzun süreli ve bilinçsizce yapılan protein diyetleri özellikle böbrekleri oldukça zorlayacak ve çeşitli sağlık problemlerine yol açacaktır bu nedenle 1 haftalık uygulamalı ve diğer hafta bu oranı yavaş yavaş azaltmaya başlanmalıdır böylece verilen kilolar aniden geri alınmayacak ve kalıcı olacaktır.Protein diyeti tamamen kişiye özel ve bir uzman tarafından hazırlanmalı aksi takdirde bahsettiğim gibi önemli sağlık problemlerine yol açabilir.Dukan, isveç ve diğer popüler diyetlere kapılıp gidilmemelidir.
Protein Diyetinde Amaç;Bitkisel ve hayvansal proteinlerin tüketimini sağlık çerçevesinde arttırmaktır. Burada önemli olan konu ise karbonhidrat tüketimini sınırlandırmalı fakat tamamen kesmemektir. Aynı zamanda etlerin hazırlanışı ve tüketim sıklığıda çok önemli. Kızartma, mangal kesinlikle yasak olup; buğulama, haşlama veya ızgara yöntemiyle pişirilmelidir. Sürekli olarak hem öğlen hem akşam kırmızı et tüketimide oldukça sakıncalı olup beyaz etlerden ve balık etindende yararlanılmalı bunun yanı sıra bitkisel protein olan kurubaklagillerde listeye eklenmeli ve hafta içerisinde dengeli bir şekilde dağılımı yapılmalıdır. Kahvaltı ve ara öğünler her diyette olduğu gibi bu diyettede oldukça önemli olup kahvaltılarda peynir tüketimine dikkat edilmeli yağsız peynir tüketilmelidir. Bunun yanı sıra istediğiniz kadar sezbe tüketebilirsiniz.Ara öğünlerde ise meyvenin yanında süt ve süt ürünlerinden bir besinin beraber tüketilmesi önerilmektedir. Bunların yanı sıra karbonhidrat az öncede bahsettiğim gibi yalnızca sınırlandırılıyor ancak asla tüketimi kesilmiyor. Karbonhidrat tüketmediğiniz zamanlarda; merkezi sinir sistemi sorunları,(aşırı stres veya sinir) halsizlik, uyuşukluk,saç dökülmesi gibi sorunlar karşımıza çıkıyor.
Protein diyetindeki yasaklardan bahsedecek olursak ; Her sağlıklı beslenme programında olduğu gibi 3 beyazdan; un tuz ve şekerden uzak durulması gerekiyor. Bu besinler kesinlikle yasak çünkü fazla tüketimi özellikle şekerin fazla tüketimi vücutta yağa çeviriliyor. Vücudumuzdaki fazla yağlanma sadece yediğimiz yağdan veya yağlı besinlerden değil gereğinden fazla miktarda karbonhidrat; özelliklede şekerli ürünlerin tüketiminden de kaynaklanıyor. Protein diyetinizde alacağınız yağ miktarı zaten artacağı için mümkün olduğunca yağsız beslenmelisiniz.Pişirme yöntemlerine ve et seçimine dikkat etmelisiniz.Haftada 2 gün et kaynaklı protein yerine bitkisel proteini yani kurubaklagili tercih etmelisiniz. Ekmek tüketimi olarak; kepekli makarna, tam tahıllı ekmek veya esmer pirinci tercih edebilirsiniz.Ancak bu gruptan herhangi birini seçmelisiniz ve size uygun görülen miktarlarda tüketmelisiniz.Örneğin ekmek tükettiğinizde makarna veya pilav tüketmemelisiniz. Ancak tam tahıl ürünleri tüketmeye özen göstermeli beyaz ekmek, pirinç ve makarnadan uzak durmalısınız. Her beslenme programında olduğu gibi bol su tüketiminiz oldukça öneli 2-2,5 litre arası su tüketimine özen göstermelisiniz.
Protein diyeti vücudu yorabileceği için tamamen size uygun olmalı ve süresi oldukça kısa tutulmalı ardından hemen korumaya geçilmelidir. Eğer bir sağlık probleminiz özellikle de böbreklerle ilgili bir hastalığınız varsa uygulamaktan kaçınmalısınız. Diyeti uygulamadan önce mutlaka bir uzmana danışmalı ve diyetisyen eşliğinde tamamen size özel bir programla başlamalı ve onun gözetiminde devam etmelisiniz.
EN SAĞLIKLI VE HAFİF GÜNLERE...
TROİD HASTALIKLARI VE BESLENME
Tiroid bezi, trioglobülin türevi hormonları salgılar. Hormonun salgılanması için iyot önemlidir.Tiroid bezi iyodu alıp depo eder ve iyot-protein yapısında olan troksin(T4) ve triiodotronin(T3) adlı hormonları salgılar.T4'ün T3'e dönüşümünde selenyum ve A vitamini etkinlik gösterir. Bu hormonların kandaki düzeyi hipofiz bezinden salgılana bir hormanla (TSH) ayarlanır.
Hipotiroidi:Tiroid hormonlarının yetersizliğinde bazal metabolizma hızı düşer.Tiroid hormonları yetersiz olan bireylerde genellikle uykulu olma durumu ve kilo artışı görülür.
Hipertroidi:Tiroid bezinin aşırı çalışarak fazla hormon salgılaması metabolizma hızını yükseltir. Bu gibi kişilerde kalp çarpıntısı, ateş yükselmesi ve sinirlilik en çok görülen özelliklerdir.Enerji gereksinimini arttırdığı için fazla yemek yeme isteğide hipertroidinin belirtisidir.
Hastalıkları ilerleten faktörler; yetersiz ve dengesiz beslenme, demir ve selenyum yetersizliği, lahana-turp gibi besinlerrde bulunan guvatrojenler ve genetik özelliklerdir.En iyi iyod kaynağı yiyecekler deniz ürünleridir.
Beslenme Önerileri:
- Taze sebze ve meyve tüketiminizi arttırın tükettiğiniz besinlerin mevsimine uygun olmasına özen gösterin.
- Tam tahıl tüketiminizi özellikle kurubaklagil tüketiminizi arttırın haftada en az 2 kez tüketmeye özen gösterin.
- Doymamış yağ asitlerinden özellikle omega 3 'ün tiroid hormonlarına olan olumlu etkisinden dolayı ve aynı zamanda hem iyot hemde selenyum içeriğinin zengin olmasından dolayı balık tüketiminizi arttırın haftada 3 kez balık tüketmeye çalışın.
- Et tercihlerinizi daha çok hindi eti, derisiz tavuk eti ve yağsız kırmızı etten yana kullanın.
- Hipertroidiniz varsa iyotsuz hipotroidiniz varsa iyotlu tüz tüketmeye çalışın ancak tuz tüketimi için doktorunuza başvurmalısınız.
- Doktorunuzun önermediği hiçbir ilacı kullanmayın.Bu esnada beslenmenize önem verin.
- E vitamini iyod emilimini arttırıyor bu nedenle E vitamini içeren besinleri tüketebilirsiniz.
- Çinkodan zengin besinleri tüketmelisiniz.
- Selenyumun tiroid hormonlarını düzenlemeye yardımcı bir hormon olduğunu belirtmiştim selenyumdan zengin gıdaları beslenmenize eklemelisiniz.
- Tiroid hastalarında ödem oldukça sık görülen bir problemdir bu nedenle su tüketiminizi arttırmalısınız.
- Çikolatanın içerisinde bulunan kadmiyum elementi vücuttan selenyumu attığı için tüketmemelisiniz.
- Özellikle hipertroidi hastalarında metabolizma hızını daha da arttırcağı için nikotin, kahve, alkol ve çaydan uzak durmalısınız.
- Tiroid hormonlarını yavaşlatan besinler mümkün olduğunca az tüketilmeli ve pişmiş tüketilmeli; Turp, beyaz-kara lahana,karnabahar, brokoli,brüksel lahanası,hardal, soya fasulyesi,yer fıstığı.
- Beslenmenize E vitamini, lif ve çinko içeriği bakımından zengin olan keten tohumunu eklemelisiniz yemeklerin üzerine döküp tüketebilirsiniz. Bunun haricinde deniz ürünleri, sarımsak, maydonoz, kayısı,hindistan cevizi, yumurta da tiroide faydalı besinlerdir.
SAĞLIKLI GÜNLER DİLERİM....
9 Şubat 2015 Pazartesi
KARACİĞER YAĞLANMASINDA BESLENME ÖNERİLERİ
Karaciğer yağlanması, normalde yağ içeriği %10’dan az olan
yağ oranının artmasıyla olşur. Burada biriken lipidlerin çoğu
trigliseridlerdir. Karacağier yağlanması:
1-Alkolizm
2-Beslenmeye bağlı yağ sentezinin artmasıyla
3-Çeşitli hastalıklar sonucu( kronik pankreatit, PEM, aşırı
şişmanlık,malabsorbsiyon sendromu)
4-Çeşitli ilaçların uzun süre kullanımı
Sonucu oluşabilmektedir.
Karaciğer yağlanmasında; vücut ağırlığında azalma, ishal,
ayaklarda ödem, kuru cilt, anemi, düşük serum albumini, nadiren sarılık,
yumuşak karaciğer hastalarda görülen bulgulardır.
Karaciğer Yağlanmasında Dikkat Edilmesi Gerekenler:
1)Yağlı yiyeceklerden uzak durulmalı, yağ tüketim
azaltılmalı.
2)Sebze ve meyve tüketimi yeterli miktarda olmalı .
Karaciğer yağlanmasında vücudun özellikle antioksidan ihtiyacı çok olur bu
nedenle özellikle antioksidan etkisi yaratacak besinler tüketilmelidir. Bu
noktada özellikle enginar tüketimi çok etkilidir. Bunun haricinde hem yağ
depolamasını önleyen inositol içeriği hemde likopen (güçlü antioksidan)
içeriği sayesinde greyfurt tüketebilirsiniz. Gün içerisinde daha fazla vitamin,
mineral ve antioksidandan yararlanabilmek için sebze ve meyve tüketimlerinizin
çeşitliliğine özen göstermelisiniz.
3)Alkol, karaciğere
en çok zarar veren etmenlerden biridir. Alkol kullanımı sonucunda vücutta
biriken toksinler, karaciğer hücrelerine zarar vererek ölümcül sonuçlar
doğurabilecek hastalıklara neden olabilir. Bu nedenle karaciğerin sağlığı için
alkol tüketiminin bırakılması gerekmektedir. Eğer alkol kullanılıyorsa da; çok
düşük miktarlarda ve hergün tüketmek yerine haftanın belirli günleri
tüketilmelidir.
4)Karaciğerin yükünü azaltmak için olabildiğince doğal ve
sağlıklı beslenmeli katkı maddesi olan besinlerden uzak durulmalı.
5)Şarküteri ürünlerinden(sucuk,salam,sosis) ve sakatatlardan
uzak durulmalı.Yağlı besinlerin et,yumurta,tavuk derisi vb besinlerin tüketimi
azaltılmalıdır.
6)Düzeni olarak spor yapılmalı veya aktivite
arttırılmalıdır.
7)Fazla kilo varsa eğer fazla kilolardan kurtulunmalı.
8)aşırı derecede kuruyemiş ve şeker tüketimi en aza
indirilmeli olabildiğince kısıtlanmalıdır.
Karaciğer yağlanması düzenli beslenme ile düzeltilebilir bir
durumdur. Beslenmenize dikkat ettiğiniz zaman fazla yağlanmadan kurtulmuş
olacaksınız .
6 Şubat 2015 Cuma
DÖRT GÜÇLÜ BAHARAT
Günlük hayatta yemeklerin lezzetine lezzet katmak için pek
çok baharat kullanıyoruz. Yemeklerin üzerine ektiğiniz tatlandırmak için
attığınız bir tutam toz baharat belki de sizi birçok hastalığa karşı koruyor… Baharatlar
çok güçlü etkilere sahip. Bu noktada
hemen bir tavsiye vermek istiyorum yemeklerinizi tatlandırmak için tuz kullanmak
yerine mümkün olduğunca baharatlardan yararlanmalısınız böylece hem gereksiz
tuz tüketiminden kurtulmuş olacaksınız hem de pek çok hastalığa karşı korunmuş
olacaksınız. Gelin size özellikle günlük hayatta daha az kullandığımız ama
oldukça yararlı olan 4 büyük baharatın yaraları hakkında bilgi vereyim…
KETEN TOHUMU:
Keten tohumu yüksek oranda omega 3 içeriyor. Bu sayede tam
bir kalp dostu. Kalp damar hastalıklarına iyi geliyor; LDL kolesterolü ve
trigliserid seviyesini düşürüyor. Oluşturduğu tokluk hissi sayesinde gereksiz
atıştırmalar yapmaya karşı sizi engelliyor. Aynı zamanda hem bağırsak hemde
sindirim sisteminin düzenli çalışmasını sağladığı için kilo kaybını
kolaylaştırıyor. Bağırsak sisteminin çalışmasıyla kabızlığın önlenmesine de
yardımcı oluyor. Konsantrasyonu arttırıyor böylece yaşa bağlı oluşan dikkat
dağınıklığına ve unutkanlığa iyi geliyor; hafızayı güçlendiriyor. Egzema gibi
deri hastalıklarının iyileşmesine yardımcı oluyor ve haricen kullanıldığında
yaraların daha çabuk iyileşmesini sağlıyor. Tüm bunların haricinde içeriğindeki
B12 sayesinde sinir sistemini güçlendiriyor. Ruhsal bozukluklara iyi geliyor. Solunum
yolu rahatsızlıklarına ve öksürüğe iyi geliyor. Kan şekerinin düzenlenmesine ve
yüksek tansiyona karşı da oldukça etkili.
KİMYON:
Safra salgısını uyararak bağırsak gazlarının dışarı
çıkmasını sağlıyor. Hazımsızlığı gideriyor, sindirimi rahatlatıyor. Bu nedenle
özellikle kurubaklagil yemeklerinde kimyon kullanmanızı tavsiye ediyorum. İçerdiği
demir minerali sayesinde besinlerin emilimini kolaylaştırıyor ve adet
dönemlerinin daha rahat geçmesine yardımcı oluyor. Kimyon çay olarak
tüketildiğinde ise adet düzensizliğine iyi geliyor. Kış hastalıklarına karşı
koruyucu etkiye sahip. Anne sütünü arttırmaya yardımcı oluyor. Ancak
hamilelerin fazla kimyondan kaçınması gerekiyor. Yapılan çalışmalar düzenli
kimyon tüketiminin daha rahat ve düzenli uyku sağladığını göstermiş. Aynı
zamanda sinirleri yatıştırıcı etkisinin de olduğu biliniyor(çay olarak
tüketildiğinde) . Hormonların düzenlenmesine yardımcı oluyor.
ZERDEÇAL:
Köri tozunun temel öğelerinden biri olan zerdeçal Asya’da
uzun yıllardır doğal ilaç olarak kullanılıyor. Etken maddesi “curcumin”dir.
Curcuminin E ve C vitaminine göre daha güçlü antioksidan etki gösterdiği
bulunmuştur. Çok güçlü bir antioksidan özelliği sayesinde kansere karşı güçlü
bir koruyucu ve tümör hücrelerinin çoğalmasını engelleyici özelliğe sahip.Bunun
yanı sıra iltihap giderici etkisi bulunuyor. Karaciğerdeki toksinleri gidermeye
yardımcı oluyor. Solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılıyor. Safra
kesesi ve safra yollarını fonksiyonel hastalıklara karşı koruyor. Kolesterolü düşürücü etkisi sayesinde kalp
hastalıklarına karşı koruyor. Hazmı kolaylaştırıyor. Sigaranın yarattığı zararı
azaltmaya yardımcı oluyor. Zerdeçalın ayrıca kistik fibroz hastalığının
tedavisinde etkili olabileceği yapılan araştırmalarla gözlemlenmiştir.
200mg/gün’lük dozlarda(yaklaşık3-4 silme tatlı kaşığı)antiantienflamatuvar,
antikanserojen ve antiaterojenik olduğu gösterilmiştir.
ÇÖREK OTU:
İçerisinde pek çok yararlı mineral içeren çörek otu
içeriğindeki nigellon ve thymoquinon sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirici
etkiye sahip. Aynı zamanda çok iyi bir antioksidan özelliği taşıyor. Vücudu
tahrip eden mikroplara karşı vücut direncini arttırıyor. İltihap oluşumunu
engelleyici etkisi sayesinde eklem iltihaplanmalarına karşıda iyi geliyor. Özellikle
yağı başta meme ve prostat kanseri olmak üzere pek çok kanser türüne karşı
yavaşlatıcı etki gösteriyor. Çörek otunun düzenli tüketimle beraber;
antikansorejenik, antiülserojenik, antibakteriyel,antiiflamatuar ve analjenik,
antioksidan, hipoglisemik, bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi bulunuyor. Hayvanlar
üzerinde yapılan çalışmalarda karaciğer kanserine karşı etkili olduğu
gözlenmiş. Vücutta biriken toksik zehirleri baskıladığı ve etkisini azalttığı
biliniyor. Pankreasta insülin salınımı yapan beta hücrelerini uyararak kan
şekerini düzenleyici etki sağlıyor. Özellikle günümüzde sık sık görülen alerjik
durumlara karşı da çörek otunun faydası yüksek. Alerjenik reaksiyonlara karşı
vücudu baskılayıcı rol oynadığı Berlin Charite Üniversitesinde yapılan
araştırmalarla kanıtlanmış. Egzama gibi rahatsızlıklara karşı iyi geliyor. Mide
zarını tahriş eden etkenlere karşı mideyi koruyor mideyi rahatlatıyor ve
reflüye iyi geliyor. Kalp hastalıklarına sebep olan homosisteini timokinon
içeriği sayesinde düşürücü etki gösteriyor. Kalp-damar dostu olan çörek otu
kolesterolü düşürüyor bunun yanı sıra hipertansiyona iyi geliyor. Hormon
sistemini düzenlediği için ruh halini sağlamlaştırıyor ve yorgunluğu gideriyor…
Bu yazıyı okuduktan sonra tuzu bırakıp daha çok baharatlara
yöneleceğinizi umuyorum. Gün içerisinde mümkün olduğunca çeşitli baharatlardan
yararlanmaya çalışmalısınız. Bu baharatların bilinen yan etkileri yoktur. Ancak
hep söylediğim gibi sağlıklı diye dozu kaçırmamak lazım bu nedenle sadece
ihtiyacınız kadar ve gerektiği kadar kullanmalı fazla kullanımdan
kaçınmalısınız.
Lezzetli
Günler Dilerim J
….
4 Şubat 2015 Çarşamba
KURUBAKLAGİLLERİN BESLENMEDEKİ YERİ
Kuru fasulye, yanında güzel bir pilav birde ayran… Canınız
çektiyse eğer hemen bugün tüketin derim. Haftada 2-3 kez kurubaklagil
tüketiminin vücudunuza sağlayacağı yararları biliyor musunuz? Kuru fasulye,
mercimek, iç bakla, nohut, kuru barbunya… Aslında hepimizin sevdiği fakat çok
sık tüketmediğimiz besinler, ancak bu besinlerin faydalarını öğrendiğinizde
tüketiminizi arttıracağınıza inanıyorum …
Kurubaklagіller, bitkilerin olgunlaşmış tohumlardır. Köklerinde
havanın azotunu biriktirme özellikleri vardır. Bu nedenle toprağı
zenginleştirirler. Bileşimleri esas olаrаk karbonhidrat ve proteindir. Kapsadıkları
yağlar, genellikle doymamış yağ asidini içerirler. Bol vitamin, mineralli, az
yağlı, hayvansal kaynaklı ürünlere nispeten daha ucuz, kolesterol ve doymuş yağ
içermeyen baklagiller, hayvansal kaynaklı protein tüketimi yetersiz olan birey
ya da toplumlarda protein gereksinimini karşılamaya yardımcı oluyorlar.
Kurubaklagillerin içeriğine bakacak olursak; bitkisel
protein kaynaklarımız olmakla birlikte, 100 gramında yaklaşık 20-25 gr protein,
yaklaşık 5 gram
posa (sağlıklı bir bireyin her gün 20 ila 35 gr posaya ihtiyacı vardır), 2
gramdan daha az yağ içerirler. Yağ içeriklerinin oldukça düşük olmasının
yanında kolesterol değeri sıfırdır. Tanelerin dış kısmında posa, iç kısmında
nişasta bulunuyor. Baklagiller, esansiyel bir aminoasit olan metiyoninden
düşüktür, bu nedenle tahıllarla birlikte pişirilmesi protein kalitesini
arttırır bu durum özellikle vejetaryenler için önemlidir. Benzer şekilde,
pişirilirken içine az miktarda et ilave edilmesi protein kalitesini yükseltir.
Kurubaklagil yemekleri, C vitamini kaynakları ile birlikte tüketildiklerinde de
demirin vücuttaki kullanımı artıyor.
Gelelim vücuda yararlarına: Kalp hastalıklarının en önemli
risk faktörlerinden biri kanda kolesterol düzeyinin yüksek olmasıdır. Kuru
baklagillerde çözülebilir lif içerikleri dolayısıyla kan lipit seviyelerini
düşürücü etkisi bulunmaktadır. Düzenli olarak tüketimi kan kolesterolünü, LDL
kolesterolü ve trigliserit seviyelerini düşürücü ve HDL kolesterol seviyelerini
ise yükseltici etki göstermektedir: Çözünür posa içerikleri, bağırsaklardan kolesterolün
öncüsü safra asitlerinin emilimini azaltıyor ve karaciğerde kolesterol
sentezini yavaşlatıyor böylece kan kolesterolünün düşürülmesine yardımcı oluyor.
Kuru baklagiller kan şekerinin düzenlenmesinde
yardımcıdırlar; içerdikleri çözünür lifler kan şekeri düzeyini düzenler.
Glisemik indeksleri düşük olduğu için yavaş yakılan enerji sağlarlar. Bununla
birlikte, yapılan bir başka çalışmalarda haftada 4 kez baklagil tüketiminin,
kalp-damar hastalık riskini azalttığı ve lipit profillerini düzeltip, kan
basıncı seviyelerini düzenlediği bulunmuştur.
Baklagiller tokluk duygusu yaratır, acıkmayı engeller. Fazla
kalori içermedikleri için kilo koruma ve zayıflama programlarında uygun
seçimler oluştururlar.
Yiyecek olarak hazırlanmasında dikkat edilecekler:
Kuru fasulye, nohut, bezelye, mercіmek, börülcе, bakla gibi
kurubaklagiller iyi pişirilmediğinde ve üstündeki zаrının alınmadığı durumlarda
sindirimi zor oluyor. Bu nedenle еzilеcеk kıvama gеlmеsi pişmenin bir kriteri
olarak ele alınabilir. (Kuru baklagilleri yeterli olacak şekilde pişirmek
önemlidir. Eğer fazla pişirilirse çok yumuşar ve lapa haline gelir).Kurubaklagіller,
bіtkіsel yiyeсekler іçіnde protеin kapsamları yüksеk olduğundаn dolayı,
ekonomik ve dengelі yemek yaрmak için hayvansal proteinlerle birliktе
pişirilmektedirler. Kurubaklagilleri en iyi pіşіrme yöntemi et ile( kıyma veyа
kuşbaşı et, ayrıca уumurta gibi kıymetli protеinli besinlerle) sulu ortamda
pişirmektir.
Pişirmeden önce gözden geçirilmesi ve yıkanması gereklidir. Sindirimin
kolaylaşması için de uygun şekilde pişirilmelidir. Pişirilmeden önce oda ısısındaki
suda cinsine göre 8-24 saat ıslatılmalıdır. Nohut ve kuru fasulye daha uzun
süre ıslatılabilir. Kırmızı mercimekleri ıslatmaya gerek yoktur. Islatma
süresinde tane ağırlığı kadar su çeker. Yumuşayan tanelerin dış zarları
kolaylıkla çıkabilir. Ülser gibi sindirim sistemi hastalıklarında ve bebeklerin
beslenmesinde zarlar ayrılabilir. Pişirilmeyle proteinin sindirimini sağlayan
tripsin enziminin görevini engelleyen antitripsin özelliğini kaybeder ve
sindirimi kolaylaşır. Ancak çok fazla kaynatılırsa proteinde değerini
kaybedebilir.
Suda bekleterek ve doğru pişirmeyle birlikte yavaş ve iyi
çiğnenerek tüketilirse baklagil yemekleri daha iyi sindirilir. Pişme suyu
atıldığında da B vitaminleri ve minerallerde kayıplar olur. Sert sular pişmeyi
güçleştirir. Düdüklü tencerelerde daha kolay pişirilir. Pişme suyuna kesinlikle
soda veya yumuşatmaya yardımcı herhangi bir besin eklenmemelidir.
Baklagiller, gaz yapıcı etki gösteren rafinoz ve diğer
oligosakkaritleri içerirler. Ancak kurubaklagillerin yarattığı gaz
şikayetlerini en aza indirmek için ıslatma suyunu dökün ve temiz su kullanarak
pişirin. Baklagillerinizi tüketirken mutlaka gaz sökücü etkisi olan kimyonu eklemeyi
unutmayın J
Özellikle yeşil baklagillerle harika salatalar
yapabileceğinizi unutmayın. Kuru baklagilleri salatalarınıza, çorbalarınıza,
pilav veya makarnalarınıza da ekleyebilirsiniz. Haftada 2-3 gün kurubaklagil tüketmeyi
ihmal etmeyin ….
2 Şubat 2015 Pazartesi
BİR AVUÇ KURUYEMİŞ
Bir yiyecek düşünün; az
tükettiğiniz zaman inanılmaz faydaları var fakat günlük tüketmeniz gereken
miktarı aşıp tüketirseniz de vücuda
zararı var … Dengenin önemini gösteren en büyük atıştırmalık: Kuruyemiş.
Kuru yemişlerin birçoğu içeriğindeki
yağ asitleri sayesinde kötü kolesterolü düşürmeye birebir. Bu durum birçok
araştırma ve deneyle kanıtlanmış bir gerçek. Ancak içeriğindeki yağ miktarı
günlük yağ ihtiyacınızın büyük bir kısmını karşılıyor bu nedenle fazla tüketimi
vücuda zarar veriyor. Kuru yemişleri biraz daha yakından tanımaya ne dersiniz?
E Vitamini Bombası
BADEM:
Badem içerdiği
tekli doymamış yağ içeriği sayesinde kötü kolesterolü (LDL) düşürme konusunda
oldukça yararlı bir besin. Aynı zamanda içeriğinde bol miktarda E vitamini
bulunduruyor. E vitamini antioksidan etki göstererek kolesterole bağlı oluşan
damar hastalıklarını önlemeye yardımcı oluyor. Aynı zamanda diğer besinler
yoluyla alınan E vitaminini de arttırdığı yapılan araştırmalarda gözlemlenmiş.
İngiliz
“British Journal of Nutrition” dergisinde yayınlanan bir araştırmada, yüksek
kolesterolü bulunan hastalara içinde bademinde yer aldığı kuruyemişler, soya
proteini, suda çözünen besin lifi bakımından zengin gıdalar (bezelye, yulaf,
fasulye) içeren özel bir beslenme programı uygulanmıştır. 2 hafta sonunda
hastaların kolesterol seviyelerinde maksimum düzeye yakın bir azalma tespit
edilmiştir.
Yüksek lif oranı içeriği ile özellikle diyabet hastalarında
yemeklerden sonra ortaya çıkan kan şekerindeki dalgalanmaları yarattığı tokluk
hissi sayesinde düzenlemeye yardımcı oluyor.
Kemik sağlığı
açısından önemli mineraller olan kalsiyum, magnezyum ve fosfor bademde bol
miktarda bulunduruyor. 30
gram badem günlük potasyum ihtiyacının yaklaşık % 8’ini,
fosfor ihtiyacının % 14’ünü , magnezyum ihtiyacının ise % 20’sini karşılamaya
yetiyor. Magnezyum özellikle kalsiyum ve D vitamini seviyesinin düzenlenmesi
açısından önemli bir mineraldir.
Çinko Madeni KABAK ÇEKİRDEĞİ:
Kabak çekirdeği yüksek oranda çinko, demir ve magnezyum minerali
içeriyor. Çinko içeriği sayesinde bağışıklık sistemini güçlendiriyor, magnezyum
içeriği sayesinde kalp rahatsızlıklarına karşı koruyor. İçeriğindeki bir diğer
önemli bileşen ise omega-3: Bitkisel omega 3 yağ asitleri (Alfa Linolenik Asit
veya ALA) vücut tarafından çok daha etkili EPA ve DHA omega 3 yağ asitlerine
dönüştürülüyor. Önemli bir bileşen olan omega 3 eklem kireçlenmesinden
depresyona, bebek gelişimden astıma, dikkat eksiliğinden Alzheimer’e kadar pek
çok hastalığın önlenmesinde ve tedavisinde kullanılmaktadır.
Bakın kabak çekirdeğinin başka ne yararları var:
Doğal bir amino asit olan “tryptophan” içeren kabak
çekirdeği uyku kalitenizi yükseltebilir. Vücut tarafından “uyku hormonu” olarak
bilinen serotonine dönüştürülen tryptophan uyku bozuklukları tedavisi için
önerilen besinler arasında yer alıyor. Yatmadan 2-3 saat önce 1 avuç kabak
çekirdeği yiyerek uyku kalitesini yükselten melatonin ve serotonin düzeylerini
artırabilirsiniz.
Bazı çalışmalarda kabak çekirdeğinde bulunan bitki
sterollerinin (phytosterol) prostat büyümesine karşı koruma sağlayabileceğini
belirtiliyor. Ayrıca kabak çekirdeğinde bulunan bazı diğer bileşenler,
testosteron hormonunun prostat büyümesi nedenleri arasında gösterilen
dihydrotestosteron’a (DHT) dönüştürülmesini önlüyor.
Kötü Kolesterol
Düşmanı CEVİZ:
Bir omega 3 yağ asidi türü olan alfa-linolenik asit, temel E
vitamini türü olan ve pek çok bitki tohumunda bulunan gama-tokoferol, son
olarak kolesterol benzeri bir molekül olan ve kolesterol plakalarının damar
çeperlerinden temizlenmesini sağlayan fitosteroller cevizin sağlığa bu kadar
faydalı bir yemiş olmasını sağlıyor.
Gün içerisinde tüketeceğiniz 2 adet ceviz HDL kolesterol(iyi kolesterol), damarlarda
birikmeye başlayan kötü kolesterol plakalarını temizleyerek vücuttan atılmasına
yardımcı oluyor.
Antioksidanlar
bakımından oldukça zengin olan cevizin kanseri önlemek için yaygın olarak tüketiliyor.
Vücutta serbest radikallerin artmasına bağlı olarak oluşan ve kanser gibi
hastalıkların ortaya çıkma riskini yükselten “kronik oksidatif stresi” düzenli
ceviz tüketimi ile dengeleyebilirsiniz.
Ceviz gün içerisinde sağlıklı bir ara öğün seçimidir; tokluk
hissini uzatarak öğün aralarında veya öğünlerde daha fazla kalori almanın önünü
kesiyor.
Selenyum Merkezi AY
ÇEKİRDEĞİ:
Selenyum, vücutta az
miktarda bulunan temel bir mineraldir. Özellikle E vitamini ile birleştiğinde
antioksidan olarak çalışır ve hücre yapısına zarar veren serbest radikallere
karşı koruma sağlar. Vücudumuzda bulunan serbest radikaller hücre yapısı dışında
DNA’ya zarar verebilir, kalp hastalıkları ve kanser türleri dahil olmak üzere
çeşitli hastalıklara zemin hazırlar. Selenyum gibi antioksidanlar serbest
radikalleri nötralize ederek zararlarını en az düzeyde tutar. Selenyum
eksikliği çok sık görülen bir sorun olmamakla birlikte bazı kişilerde özel
sağlık koşullarına, yetersiz beslenmeye ve bazı ilaçların kullanımına bağlı
olarak yaşanabilir. Tiroit fonksiyonu için gerekli olan selenyum aynı zamanda
sağlıklı ve güçlü bir bağışıklık sistemi için gereken mineraller arasındadır.
Ay çekirdeği önemli miktarda bakır, çinko, demir ve lif
içerir. Bu mineraller kırmızı kan hücrelerine ve tüm bedene oksijen taşınmasına,
enerji üretilmesine, bağışıklık sisteminin korunmasına, kan şekerinin ve kan
kolesterolünün dengede tutulmasına ve kabızlığın önlenmesine yardım eder.
B Grubu Vitaminler İçin
FINDIK:
Fındık, karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasını
düzenleyen “B” vitamini için çok önemli bir kaynaktır. B2 ve B6 vitaminleri kan
yapımı ve psikolojik sağlığımız için oldukça önemlidir. Düzenli olarak
tüketilen fındık, beden ve zihin yorgunluğunu giderir. Fındık, kalp ve damar
sağlığı açısından da oldukça faydalıdır. Kolesterolü düşürür. Kalp ritmini
ayarlamaya yardımcı olur. İçeriğindeki yüksek yağ oranı sebebiyle çok iyi bir
enerji kaynağıdır. Vücuda güç ve enerji verir. Cinsel gücü arttırır. Düzenli olarak her gün fındık yemek Kalp krizi
geçirme riskini azaltmakta çok etkilidir. Kansızlık, sindirim ve Dolaşım
sistemi bozukluklarını önlemede gerekli olan demiri içerir bu sayede kansızlığa
da iyi gelir. İçerdiği yüksek kalsiyumdan ötürü kemikleri ve dişleri
güçlendirir. Hamilelerin hem kendileri için hem de doğacak çocuk için fındık
yemeleri çok faydalıdır. Fındıkta diyet lifi% 1-3 oranında bulunur, bağırsakta
kimyasal bileşiklerin Toksik etkilerini, kalın barsak hastalıklarını, Kabızlığı
ve kalp rahatsızlıklarını önler, serum lipit düzeyi ve kan şekerini düşürür. Sodyum
düşük, magnezyum ve potasyum yüksek olduğundan vücutta kan basıncını düzenlemede
önemli rol oynar. Ancak özellikle yüksek tansiyonu olanların daha dikkatli tüketmeleri
gerekmektedir.
Lif Kaynağı YER
FISTIĞI:
Yer fıstığının kabuğu
lif içeriği sayesinde kan şekerini düzenlemeye yardımcı oluyor. Aynı zamanda
protein bakımından da zengindir. Bu sayede tokluk hissi de sağlıyor. Çinko ve E
vitamini içeriği yüksektir. Omega 3 içeriği sayesinde de özellikle çocukların
beyin gelişiminde yararlıdır ve kalp dostudur. Diğer kuruyemişlerde olduğu gibi
kötü kolesterolü düşürücü iyi kolesterolü yükseltici etkisi vardır. Ancak
dikkat yer fıstığını mümkün olduğunca tuzsuz tercih etmelisiniz.
Bugün özellikle yararlı olduğunu düşündüğüm kuruyemişlerin
üzerinde durdum. Ancak en baştada söylediğim gibi bütün kuruyemişler dozunda
tüketildiği zaman yararlıdır. Fazla tüketiminde kilo alımına sebep olabilir ve
sağlık açısından tam tersi etki gösterebilirler. Bu nedenle gün içerisinde
hiçbir kuruyemiş çeşidini 1 avuç içinden fazla tüketmemek çok önemli. Kuruyemişlerden
daha çok yararlanmak için ise günlük tüketimlerinizde farklılık sağlayarak
yapabilirsiniz örneğin bugün 1 avuç badem tüketip, yarın maximum 2 adet ceviz
tüketebilirsiniz. Kuru yemişler çok sağlıklı ara öğünlerdir ancak son kez
yeniden söylemek istiyorum günde 1 avucu geçmiyoruz böylece hem yararlanma
oranımız artacak hemde yüksek yağ içeriği sizi zor durumda bırakmamış olacak J
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)